Değerli Okuyucularımız;
Gazetemiz Sinop Pusulası’ndaki köşemde daha önce 3 Eylül 2025 tarihli, ”Atatürk, Nankörlük ve Yobazlık” adlı makalemde yine Şehit Kubilay olayına değinerek, özetle şu ibretlik satırları bilgilerinize sunmuştum:
“Bakınız, 1915 Yılında Çanakkale Savaşında Atatürk’ün karşısında büyük bir yenilgiye uğrayan İngiltere Birleşik Krallık Başbakanı Churchıll Winston, “Türkleri savaşarak, asker ve silah kullanarak asla yenemezsiniz. Türklerin sadece din adamlarını ele geçirip, onları kullanın. Din adamları zaten devleti yıkarlar” diyerek, Atatürk düşmanı yobaz din adamı kisvesindeki hainleri ne kadar da güzel anlatıyor değil mi? Nitekim; Cumhuriyet döneminde yurdumuzun birçok bölgesinde bu yobazlar tarafından isyanlar çıkarılmadı mı?.. 23 Aralık 1930 tarihinde İzmir’in Menemen İlçesi’nde askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay ve yardımına koşan bekçiler Hasan bey ve Şevki bey, Derviş Mehmet denilen yobazın başında bulunduğu şeriat isteyen bir grup tarafından şehit edilmediler mi?.. Vahşice başları kesilip sokak sokak dolaştırılmadılar mı?.. Onlara lanet olsun!.. “
Değerli Okuyucularımız;
Şehit Kubilay olayını birazcık tarih okumuş olan hemen herkes bilir. Özellikle de İzmir’liler ve Menemen İlçesi’nde yaşayanlar… Fakat; değerli üstad Yılmaz Özdil bu acıklı ve hüzün dolu olayı, Şehit Kubilay’ın ailesinin çektiklerini o kadar teferruatlı bir şekilde dile getirmiş ki… İnanınız, okurken isyan dolu gözyaşlarımı tutamadım… İnanıyorum ki Sizler de okurken benim gibi hüzünlenecek ve gözyaşlarınızı tutamayarak isyan edeceksiniz…Değerli Üstadımız Yılmaz Özdil’in bu konudaki ibretlik yazısı aynen şöyle:
“Sarıklı cüppeli müritleriyle Manisa'dan Menemen'e gelmişlerdi.
Camide sabah namazı kılan ahaliyi “din elden gidiyor, imanımızı kurtarmaya geldik, ne duruyorsunuz” diye kışkırttılar.
Minareye çıkıp havaya ateş açtılar, galeyana getirdiler, cahili cühelayı peşlerine takıp, yeşil bayrakla hükümet konağına yürüdüler.
Kendilerine katılmayanlara tehditler savuruyorlardı, yeşil bayrak altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylüyorlardı.
Hükümet meydanında zikir çektiler. Karşılarına dikilen Kubilay'ı tabancayla yaraladılar. Cami avlusunda yere yatırdılar, testere ağızlı bağ bıçağıyla kafasını kestiler. Saçlarından tutarak taşa vurdular.
Sırığın ucuna takıp dolaştırdılar, “cumhuriyet bitmiştir, işte kafirlerin sonu” diye haykırdılar, sevinç çığlıkları attılar.
*
Sonra?
*
Kubilay'ın anacığı Zeynep hanım, Karşıyaka Alaybey'de tek katlı, metruk bir evde yapayalnız yaşıyordu. Oğlunun katledilmesinden bir ay sonra ölü bulundu. Yüreği dayanamamış, kahrından gitmişti.
*
Servet-i Fünun dergisinde şu hazin tasvirle, şu hazin haber yayınlandı: “Bir viranhane, evden ziyade kulübe… Yüksek eşiğine kırık bir sandıkla çıkılan eve heyecanla girdim. Arkadaki odada, başı ve omuzlarını kaplayan patiska örtülü 55 yaşlarında bir kadın, sac mangalın yanında matem ve ıstırap külçesi halinde düşer gibi oturuyordu.”
*
Sonra?
*
Kubilay evliydi.
Fatma Vedide hanım da öğretmendi.
Gönen'in Tuzaklı Köyü'nde görevliydi.
Balıkesir'deki öğretmenler feci hadise duyulur duyulmaz Kubilay için tören düzenledi, Fatma Vedide hanım hıçkıra hıçkıra konuşma yaptı:
“Kubilay gitti, kalbim sızlıyor, fakat icabında her muaallim gibi ben de yavrum da kutsi inkılap uğrunda ölmeye hazırız!”
*
Evet…
Yavru'ları vardı.
Vedat.
Henüz 18 aylıktı.
Annesinin o gün neden çığlık çığlığa ağladığını, neden dövündüğünü, neden kendisine her zamankinden daha sıkı sarıldığını anlayamamıştı.
*
İlkokulu Bandırma'da bitirdi. Baba yok, dede yok, annesinin tek öğretmen maaşı, ev kira, geçim derdi, eğitimine devam edemedi, hayata atılmak zorunda kaldı, çırak olarak işe girdi.
Aile direğinin yıkılması, Vedat'ın geleceğini de darmadağın etmişti, onu çok güzel bir ömür beklerken, çocuk yaşta aniden hayat mücadelesiyle başbaşa kalmıştı.
Askerlikten sonra Almanya'ya gitti, meslek yok, orada burada en ağır işlerde iki sene uğraştı didindi, olmadı, yurda döndü.
Nazilli'ye yerleşti, belediyede işe girdi, zabıta memuru oldu. Evlendi, çocukları oldu, emekli oldu.
2002'de tedavi için İzmir'e hastaneye geldi, 73 yaşında rahmetli oldu. Sayın basınımız lütfedip haber bile yapmadı, Nazilli'de sessiz sedasız toprağa verildi.
*
Kubilay'ı asla unutmayalım.
Ama…
Kubilayların çocuklarını da unutmayalım.
*
Kubilay'dan bu yana Atatürk Cumhuriyeti'ni ayakta tutabilmek için canını veren binlerce şehidimiz var.
Çocuklarının hali nedir diye soran var mı?
*
Törenlerde üzülüyormuş gibi yapıp, medyaya poz vermekle olmuyor.
*
Devrim dediğin, şehitlerle ayakta tutulmuyor.
Emanetlere sahip çıkarsak, yüceliyor.
- Yılmaz Özdil “
Değerli Okuyucularımız;
Sözün bittiği yerdeyiz… Bugün özgürce nefes alabiliyorsak, Aziz Şehitlerimizin verdikleri son nefesleri sayesindedir.
Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, bütün Aziz Şehitlerimizi ve ebediyete intikal etmiş olan Değerli Gazilerimizi minnet, şükran ve rahmetle anıyorum ve mekanları Cennet olsun inşallah diyorum…
Yüce Atatürk’ün ışığıyla aydınlanan ve Cumhuriyet’in aydınlık yolunda ilerleyen bir Türkiye’de yaşayacağımız daha nice sağlıklı, mutlu, huzurlu ve başarılı günler dileğiyle…
Hoşça kalınız… Dostça kalınız…