31 Mart Belediye Başkanlığı seçimlerinden sonra, Sinop Belediye Başkanlığı, şehir içinde bulunan serbest satıcıları toparlayarak şehir içini seyyar satıcılardan temizledi. Son olarak, iskeleye yakın olan kale burcunun karşısında yıllardır hizmet veren hediyelik eşya satan kulübeleri de kaldırıp hepsini kütüphane ile Vali Konağı arasında bulunan parka, deniz kenarına taşıdılar. Eskiden sadece çay bahçelerinin önünde olan kulübelere bu sefer tam aksi istikamette, deniz kıyısına kulübeler yerleştirildi.
Bu kulübelerin yerleştirildiğini gösteren resim bana ulaştığında, diğer arkadaşların dediği gibi çevre kirliliğinden ziyade daha farklı bir konuyu düşündüm. Ve etraflıca konuyu düşündükten sonra bu yazıyı yazma gereğini hissettim.
Yazın buralar çok kalabalık olacak ve herkes işinde gücünde olacak. Yani kim denize düşmüş, ne olmuş, kimsenin dikkatini çekmeyecek. Bilhassa akşam hava karardıktan sonra bu kulübelerin arka tarafında çocuklar yürüyecek, çocuklar elektrikli bisikletlere binecekler, yani her türlü aktivite olma olasılığı yüksek.
Mesela bir kaza sonucu burada denize bir çocuk düşse diğer insanlar tarafından görülme ihtimali çok zayıf. Çünkü oraya yeni koyulan kulübeler insanların görüş açısını daraltıyor. Güvenlik açısından o denize yakın kulübeler hiç iyi olmamış. Bir an önce kaldırılması gerekir.
Bir de o sahilde daha önce olması gereken ancak asla orada bulunmayan can simitlerine dikkat çekmek istiyorum. Bir insanın denize düşmesi durumunda diğer insanlar tarafından yardım edilebilmesi için cankurtaran simitlerinin uygun yerlerde olması gerekir. Denize düşen insanın kendi çabalarıyla karaya çıkması için merdiven olması gerekir. Yani milyonlarca TL harcayıp ulaştırma bakanlığı tarafından sahil kıyısı yapılıyor ancak güvenlik açısından hiçbir önlem alınmıyor. Bir şey söylediğiniz zaman “Burası Türkiye” diye cevap veriyorlar. Tabii burada bazı duyarlı arkadaşlarım haricinde.
İnsan hani yazmadan önce birini arayayım durumu anlatayım diye düşünüyor, “ama söz gider, yazı kalır” doğruluğunu koruyor. Ben de o yüzden gördüğüm olumsuzlukları böyle dile getiriyorum.
Uzun yıllar önce Kuzey Denizi'nde petrol platformlarında çalışırken istenmeyen durumlar görüldüğünde bir sistem vardı. Raporun ismi R.U.H. (Rapor Uønskede Hendelser), yani sizin dilinizde "İstenmeyen Durum Raporu". İnsanlar platformda bir yerden bir yere giderken gördükleri olumsuz durumları rapor etmeleri isteniyordu. Eğer bu durum rapor edilirse iş sağlığı ve iş güvenliği bölümü bu durumlarla önlem alıp ileride bu gibi kazaların önüne geçilmesi için. Her zaman işe yarıyormuydu, tabii ki evet. Mutlaka bir yerde birinin dikkatini çekip bildirildiğinde duruma el konulup o konuda insanların daha çok düşünmeleri gerektiği bildiriliyordu. Belki de bu alışkanlıklardan dolayı yıllar içinde Türkiye'ye gelip geldikçe bu alışkanlığımı devam ettirdim. Ancak bu alışkanlığım yerel yönetimler tarafından olumlu karşılanması yerine kendilerine bir şikayet veya bir olumsuzluk anlamında düşünüyorlardı. Hatta belediyede çalışan bir arkadaş bir gün “Abi sen Sinop’a gelme ya” demişti, bende neden gelmiyeyim dediğimde “Sen geldiğinde hep sıkıntı oli” diye şakayla karışık düşüncelerini belirtmişti.
Demokratik toplumlarda insanlar yönetime katılır, herkes düşüncelerini söyleyebilir ve yönetici kişiler bu düşüncelerden rahatsız olmaz, hatta bundan memnuniyet duyup insanların bu tip düşüncelerini söylemelerini teşvik ederler. Ayrıca bizim şehrimiz gibi şehirler pek bulunmaz, 2 tarafı deniz. Deniz kıyısındaki banklara oturup denizi seyretmek ayrı bir huzur verir insana. İnsanın kafası estiğinde huzur bulunacak yerleri insanların elinden almayın. Sağlıkla kalın.
Not: Bu yazı gazetede basılmadan önce aldığım duyumlar o kulübelerin oradan kaldırıldığı yönündeydi. Ancak ben konuyu kamuoyunun ve yöneticilerin bilgisine sunmak için yazma gereğini hissettim.
Yorum Yap
Yapılan Yorumlar